19.01.2012

CİNAYETİ KÖR BİR KAYIKÇI GÖRDÜ!


CİNAYETİ KÖR BİR KAYIKÇI GÖRDÜ !

Bu toprakların yetiştirdiği en iyi evlatlardan biridir diyor gazeteci HRANT DİNK için.Evet bu toprakların en iyi evladıydı belkide.’1915’ te başlayan ve 19 ocak 2007 ye kadar süren onurlu bir yaşamın kahramanıydı HRANT DİNK.Malatya da başlayan yaşamı 7 yaşından sonra İstanbul da yatılı ermeni okullarında devam etmiş yine kendisi gibi bu okullarda öğrenim gören ve  “allahın verdiği en büyük piyango”dediği sevgili eşi Rakel Dink ile tanışıp evlenmeside burada olmuştu.'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur." Dediği için astık,kestik,kurşunladık anlamadan,anlamak istemeden.Benden Senden Hepimizden daha da Türkiyeliydi ama anlayamadık biz onu! Kendisini Bize anlatmak zorunda da değildi elbette ama o herfırsatta Türkiye de Türklerle yaşamanın kendisi için ne kadar büyük bir şans olduğunu söylüyordu.Diasporayı karşısına alacak kadar Türkiyeliydi,fransa da soykırım yoktur diyenleri cezalandıran yasaya karşı olan tavrını Fransa da dile getirecek kadar Türkiyeli HRANT DİNK’ti. 

      HRANT DİNK bundan 5 yıl önce 19 Ocak 2007 de genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazetesi  
AGOS ‘un ve Türk devletinin gözleri önünde arkadan kalleşçe vurularak öldürüldü.Öldürüldüğü gün HRANT DİNK “Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısında ;”Kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce...” diye yazmıştı.Evet yazarken hiçbirşeyden korkmadan yazıyordu özgürdü,doğduğu bu topraklarda özgür hissediyordu kendini ama üzerinde bir ürkeklik vardı. Ürkekti çünkü  devletin valisi ve istihbarat birimleri tarafından tehdit ediliyordu  “ayağını denk al,yazdıklarına dikkat et sonra karışmayız haaaa!” denmişti kendisine. Olayın her safhasında devletin emniyet birimlerinin içinde olduğu anlaşılan bir katliamdı bu.Cinayetin işlendiği saatlerde İstanbul valisi Muammer Güler olayın milliyetçi duygularla işlenen basit bir cinayet olduğunu söyleyecek kadar pişkin ve utanmazdı!Polisler,adeta kahraman haline getirdikleri katille resim çektirecek kadar ve bunu medyaya sunacak kadar onursuz ve gurursuzdu ! Jandarma cezaevi aracına “ya sev ya da terk et” yazısı yapıştıracak kadar kendinden geçmiş,iğrençleşmişti. Hükümet dava sonunda hiçbir eleştiriyi kabul etmeyip (sütten çıkmış akkaşık) biz katili 32 saat gibi kısa bir sürede yakaladık ve adalete teslim ettik demenin dışında bir söyleme sahip olmamakla birlikte aslında bu dava sonucunun hükümeti yıpratmaya yönelik olduğunu söyleyerek te kendisini aklama peşine düşmüştü! Hükümete  göre de aslında bu cinayet milliyetçi duygularla işlenmiş tamamen hükümeti yıpratmaya yönelik bir cinayetti anlayacağınız. Yukarda da değindiğim ‘utanmaz,yüzsüz,onursuz kamu görevlileri’ hakkında hiçbir idari işlem yapmamış,yapılan işlemler de birşekilde sonuçsuz bırakılmıştır.Üstelik cinayetin işleneceği istihbaratını bilen Ramazan Akyürek ‘ödüllendirilmiş’ Trabzondaki görevinden alınarak Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına kadar yükseltilmiştir.
    
        Evet bu cinayet örgütlü bir cinayettir katillerin büyük abilerinin yanında devletin de  içinde olduğu bir cinayettir!Katilleri hepimiz tanıyoruz ve davanın böyle sonuçlandırılmış olmasından rahatsızlık duyuyoruz.Hükümet ‘katili 32 satte yakaladık’ söylemini bırakıp konuyla ilgili eyleme geçmeli ve cinayette sorumluluğu olanları korumaktan vazgeçmelidir…
       
        RAKEL DİNK’in de dediği gibi bebeklerden katil yaratan bir toplum olduk.Sevgili HRANT,ne yazıkki  senden sonra hepimiz HRANT,hepimiz Ermeni olduk! Bir yazında okumuştum ; “evet bizim bu topraklar da gözümüz var çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin.Bu toprakları alıp gitmek için değil gelip dibine girmek için” demiştin.çok sevdiğin ve uğruna öldüğün bu topraklarda rahat uyu
 seni yaşamında anlayamadığımız ve koruyamadığımız için bir ‘Türkiyeli’ olarak utanıyorum!


















18.01.2012

ALTERNATİF LİG "MEZOPOTAMYA"


                                                        Alternatif Lig “MEZOPOTAMYA
Şike soruşturmasından önce Başkanlığını Fenerbahçe spor kulübü başkanı Aziz Yıldırımın yaptığı Türkiye futboluna yön vermede önemli bir etkiye sahip olan süper lig takımlarının biraraya gelerek oluşturduğu kulüpler birliğine karşı alternatif bir birlik kuruldu.Mezopotamya  Kulüpler Birliği. Sporun bir etkinlik biçimi ve oyun olduğu bilincinden hareketle sportif mücadeleye atfedilen temel değer skorsal bir başarıdan öte haz alma ve kendini gerçekleştirmedir diyor ve bu amaçla bir araya geliyorlar.Mezopotamya Kulüpler Birliğinin ortaya çıkışı ve kendisine bir misyon biçmesininin temel espirisi spor alanında yaşanılan KÜLTÜREL VE AHLAKİ yozlaşmanın gittikçe derinleşerek toplumun genetiğiyle oynama noktasına gelmesidir.Mezopotamya Kulüpler Birliği herşeyden önce spora atfedilen ve esasında spor olayının özünde olmayan spordaki yanlış algılamalara karşı sporu ait olduğu değerlerle buluşturacak.Bu birlikte çoğunlukla BDP li belediyelerin bünyesinde kurulmuş olan kulüpler bulunuyor ve ortak duygu ve dilin sporun kimliği olacağını söylüyorlar.öncelikle futbolla faaliyetlerine başlayacak olan birlik ilerleyen zamanlar da basketbol ve voleybolu da faaliyetleri içine almayı düşünüyor.İlerleyen zamanlarda daha güçlü bir birlik haline gelerek ülkelerini avrupada temsil etmek istiyorlar.
      Birlik,beyaz zemin üzerine işlenmiş dört ayrı renkte (sarı-mor-mavi-kırmızı) insan figürürnün tek bir amaç etrafında kenetlenmesi anlamını taşıyan logosuyla faaliyet gösterecek.Sporda özerkliği savunan birliğin tüzüğünde demokratik, katılımcı ve evrensel spor kurallarına bağlı yönetim biçimlerini esas alan,fair play ruhunu politik ahlaki toplumun spor anlayışıyla özdeşleştiren,  toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir  yönetim anlayışının yerleşmesi ve yaygınlaşması için çaba gösteren; birliğe üye kulüpler  arasında işbirliği ve dayanışmayı (foto: Mersin Akdeniz Belediyesi Spor)geliştirerek,  bölge sporunun gelişmesine katkı sunmak ve ayrıca halk sporunun gelişmesi için              gerekli desteği sağlamak amacı güdülmektedir.                                             
Mezopotamya kulüpler birliği başkanı Hüseyin KAYA : “Spor artık günümüzde kamusal bir hak olmuştur. Nasıl ki parasız anadilde kamusal eğitimi, parasız sağlığı savunuyorsak sporda da “Kamusal Spor Hakkı” nı savunmak durumundayız. İnsanlara spor yapacak alanlar açarak spor yapmalarını sağlamak kamunun görevleri arasındadır. Sonuç olarak şöyle diyebiliriz. Küreselleşen dünyaya uyum sağlamamız için acilen katı merkeziyetçi kamu yönetim anlayışında Adem-i Merkeziyetçi yönetim anlayışına evrilmemiz gerekiyor. Türkiye’nin demokratikleşerek yerel yönetimlerin yetkilerinin her alanda artırılması ülke sorunlarını her alanda en aza indirgeyeceği gibi spor alanında da özerkleşmeyi beraberinde getirecektir. Şu an yapıldığı gibi sürekli bakanlığın adını değiştirerek, teşkilat yapılanmasında şeklen değişikliklere giderek, İl spor müdürlerini değiştirerek ne sporda özerkliği sağlarsın nede sorunlara çözüm bulursun. Spor kamuoyu olarak bizlere düşen; ne istediğimizi, nasıl olması gerektiğini, bunun böyle gitmeyeceğini haykırmak, haykırmakla da kalmayıp gereğini yapmamız olacaktır.”

17.01.2012

AKŞAM YAZARINI AĞLATAN YOLCULUK !


Akşam yazarını ağlatan yolculuk!

Akşam yazarının yolculuğu, Ankara AŞTİ'de tuhaf bir şekilde son buldu...
Akşam yazarını ağlatan yolculuk!
Akşam yazarı Özlem Çelik, kendisini ağlatan yolculuğu bugünkü köşesinde okurlarıyla paylaştı..

'Bayan yanı' saplantısı

Mizah dergisi 'Bayan Yanı'nın neden çıktığını artık daha iyi anlıyorum...
8 Ocak 2012 tarihinde, saat 17.00'de İstanbul-Ankara seferini yapan bir otobüse bindim. 18 numaralı koltuktaki yolculuğum Ankara AŞTİ'de, tuhaf bir şekilde son buldu.

Yanımdaki kadın yolcu indi. Ben, bir sonraki durak olan Söğütözü'nde ineceğim için yerimden kalkmadım. Ankara'dan Mersin'e devam edecek olan otobüs, yeni yolcularını almaya başlayınca elinde benimkiyle aynı koltuk numarası olan bir delikanlı geldi yanıma. 'Az sonra ineceğim. Siz cam kenarına geçin, ben de eşyamı toplayayım' diyerek kendisine yol verdim. Geçti, oturdu.

O sırada genç muavinin bize dik dik baktığını gördüm. Koşar adımlarla yanımıza geldi. Bana, en ön sıranın boş olduğunu söyledi. 'Birazdan ineceğim, gerek yok' dedim. Gazetelerim, kitaplarım, bilgisayarım, telefonum, çantam... Daracık alanda eşyamı toplamaya çalışıyordum.

İkna olmayan muavin bu sefer yanımdaki delikanlıya döndü, 'Sen öne geç!' dedi. Kendisinden üç beş yaş büyük muavinin sözlerini emir telakki eden delikanlı ayağa fırladı. 'Lütfen kalkmayın. Burada oturmanızın benim için bir mahsuru yok. Sizin için de sorun değilse... Kucağımda bu kadar eşyayla kalkmam zor olacak...' dedim. Genç çocuk tekrar yerine oturdu.
Muavin hala tepemizde dikiliyordu

ERKEK-BAYAN YAN YANA OTURTMUYORUZ

'Erkek-bayan yan yana oturtmuyoruz! Ya biriniz ya diğeriniz öne geçecek!' deyince tepemin tası attı!
'Ne demek oturtmuyoruz?'
'Yasak! Erkek-bayan yan yana oturamazsınız!'
'Öncelikle erkek-bayan değil, erkek-kadın demen gerekiyor. Bayan bir hitap şeklidir, cinsiyet değil. İkinci olarak benim nereye oturacağıma ben karar veririm. Kalkmıyorum!'
'Şirketin kuralı böyle! Yasak! Oturamazsınız!'

SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM NAMUSUMU KORUMAYA ÇALIŞIYORSUN?

Bu buyurgan ses tonunu ve ikna edicilikten uzak, insanlıktan nasibini almamış cümleyi duyunca ayağa fırladım...

'Sen kim oluyorsun da benim namusumu korumaya çalışıyorsun? Bu gencecik çocuğa da bana da hakaret edecek cesareti nereden buluyorsun! Biz yan yana 5 dakika seyahat etmekten rahatsız olmuyoruz ama sen bizim yan yana oturmamızdan rahatsız mı oluyorsun? Bu nasıl bir sapıklık yaaa!'

Muavinin yüzündeki ifadeyi görünce güleyim mi ağlayayım mı şaşırdım. Ağzı bir karış açıktı. Matematiği 10'a kadar saymakla sınırlı olan birine üç bilinmeyenli denklem sormuştum sanki! Neye karşı çıktığımı anlamaya çalışırken bir yandan da 'erkekliği' elden bırakmıyor, takılmış plak gibi 'oturamazsınız' demeye devam ediyordu.

Herkes yerinden kalkıp bize bakıyor ama kimsenin gıkı çıkmıyordu. Yarı yaşımdaki bir muavinin bana ahlak dersi vermesi, benim neredeyse çocuğum olacak yaştaki delikanlıyı sapıklıkla itham etmesi kimseyi rahatsız etmişe benzemiyordu...

BEN BU MUAMELEYİ KABUL EDEMEM!

O manzara karşısında iyice canım yanmışken arkamdaki ses ipleri hepten kopardı... 'Hanımefendi, neye karşı çıktığınızı anlamadım. Sizi düşünüyorlar? Niye geçmiyorsunuz öne?'

Yanında annesiyle yolculuk eden orta yaşlı bir adamın benim tavrımı sorgulayan sözleri cinleri tepeme çıkardı.
'Size sapık muamelesi yapılıyor. Bana ise korunmaya muhtaç aciz mahluk... Ve bundan niye rahatsızlık duyduğumu anlamıyorsunuz, öyle mi? Yazıklar olsun! Bana bakınca insan değil bir kadın gördüğünüz için kızıyorum! Bunları içselleştirdiğiniz için kadınlar tecavüze uğruyor, dayak yiyor anlamıyor musunuz? Uçakta kadınlarla yan yana seyahat ederken namuslu, otobüste namussuz mu oluyorsunuz? Siz sapık olmayı kabul edin ama ben bu muameleyi kabul edemem!'

İNSAN MUAMELESİ GÖRMEK BU ÜLKEDE NEDEN BU KADAR ZOR?

Homurdanmalar duyuyordum... Yanındaki delikanlıyla 5 dakika seyahat etmek için çırpınan orta yaşlı kadın muamelesi görmeme ramak kalmıştı çünkü kimse ne dediğimi anlamıyordu. 'İndirin beni' diye bağırdım... Kapılar açıldı. Otobüsten kendimi dışarı attım ve eşimi aradım. Ağlıyordum...
'Bu firmaya ayrımcılıktan dava açacağım... İnsan olmak, insan muamelesi görmek bu ülkede neden bu kadar zor?


KAYNAK : http://haber.gazetevatan.com/aksam-yazarini-aglatan-yolculuk/424486/1/Haber

15.01.2012

ORDİNARYUSA ANLAMLI VEDA

TÜRKİYE futbolunun efsane ismi LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS son yolculuğuna RENKLER'in KARDEŞLİĞİ ile uğurlandı.Fenerbahça Şükrü Saraçoğlu Stadını Dolduran Binlerce taraftar farklı renkte ki formalarıyla tribünde ORDİNARYUS'a son kez selam durdular.GALATASARAY ve FENERBAHÇE taraftarını tribünde kendi formalarıyla biraraya getirebilecek başka bir insan daha varmıdır bilinmez.Tribünde asılı olan bir pankart ta herşeyi özetliyor du zaten. pankartta : Lefter diye yazilir Baris diye okunur... bu pankartın üzerine söyleneck fazla bir söz olduğunu düşünmüyorum.ORDİNARYUS'a bir selam'da ATİNA 'dan geldi.AEK ile XANTHİ takımları arasında oynanan karşılaşma da asılan pankart LEFTER'in çok büyük olduğunun bir göstergesiydi.MEKANIN CENNET OLSUN ORDİNARYUS...

14.01.2012

NAZIM HİKMET 110 YAŞINDA



15 Ocak Pazar sabahı saat 11 Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, 110'uncu doğum gününde şair Nazım Hikmet'i anacak.

15 Ocak Pazar sabahı saat 11.00'de, Nazım Hikmet'in İstanbul'dan ayrıldığı son yer olan Tarabya'da buluşacak olan Nazım dostları, burada şair için denize çiçek atacaklar. Saat 15.30'da Beşiktaş Akatlar Kültür Merkez'inde Nazım Hikmet Tiyatro Afişleri Sergisi açılacak, saat 16.00'da ise "Geçmişten Geleceğe Nazım Hikmet" başlıklı panel düzenlenecek. Panel konuşmacıları Cevat Çapan, Konur Ertop, Turgay Fişekçi, Doğan Hızlan ve Timur Selçuk olacak. Doğum günü etkinliği aynı günün akşamı Etiler Mustafa Kemal Kültür Merkezi'ndeki (MKM ) "Kardeş Türküler" konseriyle son bulacak. Program Nazım Hikmet Vakfı ve Beşiktaş Belediyesi işbirliği ile hazırlandı.


Nazım HİKMET bundan 110 yıl önce selanikte dünyaya geldi.İlk şiiri olan Feryad-ı Vatan'ı 12
yaşındayken(1913)   yazdı.Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesin de siyasal bilgiler ve iktisat okudu.Moskova da devrimin ilk yıllarına tanıklık etmiştir.1924 yılında ilk şiir kitabını Moskova da yazdıktan bir süre sonra ülkesine geri dönen usta şair aydınlık dergisinde çalışmaya başlar.Dergide yayınlanan bazı şiirlerinden dolayı hakkında dava açılan şair Moskovaya geri dönmek zorunda kalmıştır.1928 yılında çıkarılan afla türkiyeye geri dönen şair Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar.1938 Yılında 28 yıl hapse mahkum edilen usta şair 12 yıl çeşitli cezaevlerin de tutuklu kaldıktan sonra öldürüleceği endişesiyle Stalin yönetimindeki Soveyetler birliğine geri döner.Nazım Hikmet 1951 yılında bakanlar kurulu tarafından vatandaşlıktan çıkarılmıştır.
   
   "Nazım Hikmet kendi çağında açılan barış kampanyalarının destekçisiydi. Şiirlerinde  bunu görürüz; Hiroşima felaketi üzerine yazdığı şiirler, nükleer karşıtı duruşunu ortaya koyar. 'Küçük Kız' ve 'Japon Balıkçısı' şiirleri dünya barışı üzerine yazılmış en güzel, en pozitif şiirler arasındadır." 
"Nazım Hikmet dünya haklarının barış içinde yaşama ve özgürlük istemlerini haykırmıştır".Dünyanın iki kutupa bölünmesi ve çatışmaların artması üzerine Nazım Hikmet dünya barışı için sesini yükselten diğer şair ve yazarlarla birlikte hareket etmeye başladı.Özellikle Pablo Neruda ile birlikte barış hareketlerine sanatlarıyla destek verdiler.Onun Hiroşima ile ilgili yazıp 'çocuklar şeker yiyebilsinler' dediği, Japon balıkçısını anlattığı şiirleri, Picasso'nun 'Barış Güvercini' gibi barış hareketinin sembolü olmuştur."
   
    Nazım Hikmet Şiiriyle ve eylemiyle, yaşamında ve ölümünde, insanları tavır almaya zorlamış büyük bir şairdir.soylu bir ailenin çocuğu olmasına rağmen içinde bulunduğu sınıfa ihanet etmiş ezilenlerin yanında yer almıştı.Çok uzun olmayan siyasal yaşamında Nazım Hikmet TKP için de bir muhalif tavır örgütlemeyi başarmıştı. 
  
Tatlı maval dinlemekten gayrı usandık.
Artık
hepinizin kafasına
şu
daaaaaank
desin:
Köylünün toprağa hasreti var,
toprağın hasreti
makinalar!
     Nazım Hikmet 3 Haziran 1963 te Kalp krizi sonucu Moskovada  yaşamını yitirdi.

13.01.2012

MEKANIN CENNET OLSUN ORDİNARYUS !


ORDİNARYUS'u KAYBETTİK

Fenerbahçe ve Türkiye futbolunun efsanevi isimlerinden Lefter Küçükandonyadis (ORDİNARYUS) hayatını kaybetti.Ordinaryus lakaplı futbol adamı yeni yılın ilk günlerinde zatürre teşhisiyle kaldırıldığı hastanede yoğun bakımda tedavi ediliyordu.Hastaneye yatırılmadan önce metris cezaevinde bulunan Aziz Yıldırıma duygusal bir mektup yazmıştı.Ordinaryus mektubunda "Benim için yaptıklarını unutamam asla. Ne kadar ömrüm kaldı bilemem.
Hakkını helal et yeter benim için" diyordu.

LEFTER KİMDİR?


22 Aralık 1925'de, İstanbul'da doğdu. Türk futbolunun sembol isimlerinden olan Lefter, futbola Taksim'de başladı.
1947'de Fenerbahçe’de oynamaya başlayan Lefter, takımı ile İstanbul Profesyonel Ligi’nde 2, Türkiye Şampiyonası’nda da, 3 kere şampiyonluk  yaşadı. 50 kez milli formayı giyen ilk oyuncu olan Lefter, takıma 8 kez kaptanlık yaptı.
Fenerbahçe formasıyla 615 maçta, 423 gol atan Lefter, Türk Milli Takımı formasıyla ise, 50 maçta 22 gol kaydetti.
3 Ekim 1951’de, milli futbolcu Lefter, 17 bin 500 liralık transfer ücretiyle İtalya'nın Fiorentina takımına transfer oldu. 1951 – 1953 seneleri arasında, Fiorentina ve Fransa'nın Nice takımlarının formalarını giyen Lefter, dönüşünde tekrar Fenerbahçe'de oynadı.
Sarı-Lacivertli forma altında, 1953 - 1954 sezonunda Gol Kralı oldu.
1954 Dünya Kupası’ndaki, Türkiye - Güney Kore maçında, 30 metreden çektiği şutla, 90’dan gol kaydeden Lefter, bu golüyle, futbolseverlerin hafızalarına kazındı.
15 Mart 1959 tarihinde, 1. ligin ilk penalti golünü, Beykoz'a attı.
Milli Takım formasını 50 kez giyen Lefter, Futbol Federasyonu'nun "Altın Şeref Madalyası"nı alan ilk futbolcu olarak tarihe geçti.
1963'de, Türkiye’de futbolu bıraktıktan sonra, Yunanistan'ın Egaleo ve Güney Afrika'nın Johannesburg takımlarında, futbolcu ve antrenör olarak yer aldı. Daha sonra SamsunsporOrdusporMersin İdmanyurdu ve Boluspor'da teknik direktörlük yaptı.
3 Haziran 1964’de, Fenerbahçe - Beşiktaş arasında oynanan jübile maçıyla, futbola veda eden, Lefter Küçükandonyadis, futbol hayatının sonunda, adına jübile düzenlenen ilk futbolcudur.
1966 yılında, Mersin İdman Yurdunda da Teknik Direktörlük yapmıştı...MEKANIN CENNET OLSUN...



Lefterin Aziz Yıldırıma Yazdiği Mektup

İlk önce sana güç, kuvvet ve sabırlar diliyorum. Fenerbahçe'ye ve sana haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bunları yanına gelip söylemeyi isterdim. Fakat doktorum izin vermiyor. Rıdvan da sağolsun helikopter temin etmiş beni sana getirmek için.  Uçmaktan çekinmeme rağmen gelmek istedim sana ama izin vermiyorlar lanet olsun. Ben formayı giyerek hizmet ettim Fenerbahçe'ye. Sen ise başkan olarak inanılmaz işler başardın. Gelip gözlerimle gördüm.
Daha yapacağın çok iş var. Yürekten söylüyorum ki yapacaksın, moralini bozma sakın. Görüyorum ben herkese senin arkadan. Geçen gün taraftarlar geldi buraya. Gördüm herkes dua ediyor sana.
Haluk hayatımı yazıyor, yakında basılacak. Sen de bir kaç satır yazarsan bu kitap için sevinirim. Yanına gelemiyorum ama sana torunum Özlem'le bir resmimi ve mektubumu gönderiyorum. Benim için yaptıklarını unutamam asla.
Ne kadar ömrüm kaldı bilemem. Hakkını helal et yeter benim için.
Lefter Küçükandonyadis


Sözlük Yazarlarından Lefter :



  • Türkiye futbolunun ordinaryusu
  • fenerbahçe tribünleri kendisini zamanında "ver leftere yazsın deftere" sloganıyla karşılarmış.
  • tribünler söyledi binlerce kere
    ver leftere yaz deftere
    bitti kalem doldu defter
    bu alemde kral lefter...
  • 6-7 eylül olayları sonrası evine saldıranları tanımasına rağmen şikayetçi olmayan, insanoğlu insan
  • fenerbahçe marşı'nda adı geçen 4 efsanevi futbolcudan biridir.

11.01.2012

TAM 5 YIL OLDU!

Hrant Dink cinayetiyle ilgili davada 5 yıldır ciddi bir ilerleme kaydedilemedi. Birkaç tetikçi yargılanırken, "öldür" emri verenlere, sorumluları koruyanlara, Hrant'ı öldüren mekanizmaya dokunulmuyor. "5 yıldır acımızla alay eden, savsaklayan ve adaletin tetikçilere verilecek cezayla sağanacağına başından hükmetmiş bir mahkeme yaramıza merhem olmayacak" diyen Hrant'ın Arkadaşları, 19 Ocak günü saat 13:00'te Taksim'den Agos gazetesinin önüne büyük bir yürüyüş düzenleyecek.




Yürüyüş için Hrant'ın Arkadaşları'nın çağrısı şöyle:
"19 Ocak 2007'de Hrant Dink'i öldürdüler.
Tam 5 yıl oldu!
Bütün deliller iki-üç kişinin planlayıp işlediği bir cinayetle yetinmemize izin vermeyecek kadar açık
İşaret edenler de, tehdit edenler de, öldür diyenler de, pusu kurup erkete bekleyenler de bu işten yakayı sıyırmak üzere. Görülen o ki, 5 yıldır acımızla alay eden, savsaklayan ve adaletin tetikçilere verilecek cezayla sağanacağına başından hükmetmiş bir mahkeme yaramıza merhem olmayacak. Korku ve nefret coğrafyasında büyüyen çocukların yaşamını kolaylaştırmayacak.
Başbakan "Hrant Dink cinayetini aydınlatmak namus borcumuzdur" dedi. 5 yılda önümüze konanlara bakıyoruz; alacaklıyız! Vicdanı olan herkes 5 yıldır içinden her gün gitgide büyüyen bir yumruyla yaşıyor. Unutulmasına göz yummak, arkadaşımızı bir kez daha öldürecek. Yeni cinayetlerin kapısını aralamayı bekleyen "karanlıkta yaşayanlar"ın hevesini artıracak.
Biz, hakikat anlatıcımızı anmak, bu ülkede vicdanıyla yaşayan insanların varlığını göstermek, "biz bitti demeden bu dava bitmez" demek için biraraya geliyoruz.
5 değil 95 yıl da geçse,
Hepimizi Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz!
Saat 1'de Taksim'den Agos'a,
Vurulduğu yere yürüyoruz!"

ERİC CANTONA ;FUTBOLUN HIRÇIN ÇOCUĞU !


FRANSA' da DOĞDU MANU'lu OLDU !     

Manchester United’ın efsanevi Fransız futbolcusu Eric CANTONA cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıkladı.Cantona Fransada ki gelir adaletsizliği ve gençlere daha fazla şans tanınmamasından kaynaklanan rahatsızlığını dile getirmiş.Cantonanın Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için fransız yasalarına göre en az 500 belediye başkanının imzasını toplaması gerekiyor.İmzaları topladığı takdirde Cantona seçimler de en kuvvetli aday olarak gösterilen Sosyalist Francois Hollande ve şimdiki cumhurbaşkanı Sarkozy ile yarışacak.
    Cantona bundan önce de fransız vatandaşlarına “ekono mik ve sosyal devrim” çağrısında bulunmuş ve tüm fransız halkından bankalarda bulunan paralarını çekerek “kansız devrimin”bankalardan başlaması gerektiğini söylemişti.
    Manchester United ile adı özdeleşen futbolculardan biri olan ve muhalif kimliği tanınan futbolcuyu tanıyalım. Eric Cantona 24 Mayıs 1966’da Fransa’nın Marsilya kentinde dünyaya geldi. Kariyerine 1983 yılında Fransa’nın küçük takımlarından biri olan AJ Auxerre’de başladı.Daha sonra marsilya ya transfer olan futbolcu,marsilyanın rus ekibi torpedo ile yaptığı dostluk karşılaşmasında oyundan alınmasına kızan Cantona formasını çıkarıp yırtarak sahaya fırlatmış ve herkesi şaşırtmıştı.Bu davranışından sonra Eric Cantona ülkesinden kopacak ve Manchester United’ın yolunu tutacaktı.MU ile 1993-1994 ve 1996-1997 yıllarında şampiyonluk yaşayan hırçın futbolcu 1994  de yılın futbolcusu seçildi.Taraftarlarla ağız dalaşına girencrystalpalacemaçında kırmızı kart gördükten sonra tribünden kendisine küfreden seyirciye uçan tekme atan ve yumruklayan,hamile eşini görüntülemeye çalışan tv muhabirini tartaklayan Cantona bu davranışlarından dolayı yaklaşık 9 ay ceza alarak sahalardan uzak kaldı.Kendisine futbol da unutamadığı en önemli anı sorulduğun da Geçirdiğim çokça güzel zaman var ama sanırım ben Crystal Palace’taki maçta o holigana attığım tekmeyi tercih ediyorum” şeklinde ki cevabı da Cantona nın kişiliği hakkın da bizlere detaylı bilgi veriyorJ.Eric Cantona 31 yaşındayken aldığı ani bir kararla futbolu bıraktığını açıkladı.Resim ve Heykele tutkusu ile bilinen Eric Cantona futbolu bıraktıktan bir de sinema filminde rol aldı.








            Sözlük Yazarları gözünden  

                      ERİC  CANTONA

  • Manchester utd. lı fransız futbolcu, eric the king lakabıyla tanındı, yakasını kaldırması da ünlü oldu ve birsürü futbolcu tarafından taklit edildi, futbolu bıraktıktan sonra sinemaya soyundu, en son kraliçe elisabeth filminde oynadı...
  • Öldükten sonra bedenimi yakin, kullerini de old trafford a serpin" diyerek manchester united a olan sevgisini bir kez daha gostermistir.
  • eger futbol bir din olsaydi eric cantona tanrı olurdu...
  • yakın zamana kadar varolan mahalle futbolundaki kalkık yaka ekolünün sahibi. yakasını kaldıran koşardı arsaya:
    -kantona geldi kantonaaaa
    -siktir lan benim kantona
    -lan senin yakan bile yok nerdeN kantona oluyosun
    heeeey hey
    not: sonra o arsaya apartman yaptılar evet.
  • sıkı bir ara güler hayranıdır. türkiye ye geldiğinde ara cafe de buluşup bir güzel sohbete dalmışlar.
  • sarkozy'e meydan okuyarak şahsımda bir günlüğüne de olsa fransız vatandaşı olma isteği uyandıran futbolcu.

10.01.2012

DEMOKRASİNİN ARKA BAHÇESİ

                                                                                               DEMOKRASİ İÇİN EL FATİHA!
       Referandum sürecinde Darbecilerin yargılanmasına yönelik anayasal düzenlemeler,Kürtsorununun çözülmesine yönelik atılan adımlar(Haburdan PKK lilerin ve Avrupadan Kürt aydınlarının gelişi) Başbakanın Ahmet Kaya nın  şarkılarını seslendirmesi,17’sinde asılan Erdal EREN için gözyaşı döktüğünü söylemesi ile ülkede bir ‘demokrasi rüzgarı’ estirdiler!Öyle bir rüzgardı ki kapılsan bir dert kapılmasan başka bir dertti! Referandum döneminde estirilen bu rüzgara ‘güzel günler göreceğimize olan inancımdan’ dolayı kapıldığımı belirtmeliyim.TSK ve YARGI vesayetine son verilmesi ama daha da önemlisi 30 yıldır süren ve yaklaşık 50 bin kişinin ölümüne neden olan kirli (mehmet altanın deyimiyle;şikeli)savaşın bitirileceğine dair estirilen bu hava hükümetin referandum döneminde birçok kesim(muhafazakarlar-sosyalistler-kürtler) tarafından desteklenmesini sağladı.
     Referandumdan sonra Ergenekon davası-Balyoz davası-İnternet andıcı davası-Oda tv davasın da ve son olarak KCK davasında hızlı gelişmeler yaşandı.İçlerin de  muvazzaf subayların ve emekli üst rütbeli askerlerle(son olarak 26. Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ) birlikte gazeteci,yazar,profesör lerin de bulunduğu birçok kişi ‘Özel Yetkili Mahkemeler’ tarafından tutuklanarak cezaevlerine konuldu.Tutuklamalar öyle boyutlara geldiki gazeteci Ahmet ŞIK’ın Gülen cemaatinin devlet içinde ki yapılanmasını anlatan İmamın Ordusu (Dokunan Yanar) isimli kitabı henüz piyasaya çıkmadan Ahmet ŞIK’ın tutuklanmasına neden oldu! KCK davasından(M.Hatip DİCLE-Selma IRMAK-İbrahim AYHAN-Gülser YILDIRIM-Faysal SARIYILDIZ-Kemal KTAŞ) ve Balyoz davalarından (Mehmet HABERAL ve Engin ALAN) tutuklu olan 8 kişi 12 Haziran 2011 seçimlerin de milletvekili seçilerek meclise girmeye hak kazandılar ancak tutukluluklarının sona erdirilmesi ile ilgili başvuruları Özel Yetkili Mahkemeler reddederken hükümette bununla ilgili en ufak bir düzenleme yapmaya gerek duymadı! Özel Yetkili Mahkemeler hükümetin bu kişilerden rövanşı almalarında önemli bir yere sahip! Gerçekten özel ve sınırsız yetkilerle donatılan bu mahkemeler referandumla birlikte esen rüzgarıda kesmeyi başardılar!
       Estirilen Demokrasi Rüzgarı  12 haziran seçimleri öncesinde seçim meydanlarında tam anlamıyla yerini ırkçı,faşizan söylemlerin adeta hortum yarattığı bir fırtınaya bırakmış,Hortuma kapılan herkes bu söylemden yeteri kadar nasibini almıştı. başbakanın seçim öncesi: “tek milleti tanımayan çeksin gitsin” Adullah ÖCALANIN asılmasına yönelik “Ben olsaydım asardım” şekilindeki sözleri bile seçimden sonra bizleri nelerin beklediğinin açık bir işareti gibiydi.Evet seçimden sonra % 50 ‘lik halk desteğini de arkasına alan AKP  bu Irkçı söylemlere uygun olarak hareket etmeye başladı.KCK davasından Tutuklananların sayısı hergeçen gün artmaya başlarken Büşra ERSANLI ve Rağıp ZARAKOLU gibi değerli düşün insanları,seçilmiş BDP li belediye başkanları,Özgür Gündem,ANF,DİHA ve şimdi ismini hatırlamadığım BDP ye yakınlığı ile bilinen birçok basın yayın kuruluşuna baskınlar yapılmış gazeteciler gözaltına alınmış ve tutuklamaların sayısı 4500-5000 kişi ile ifade edilir duruma gelmiştir.yargılamalar yapılmaya başlanmış ancak bu seferde “Özel Yetkili Mahkemeler” kürt halknın binlerce yıldır konuştuğu dil olan kürtçeyi tanımadığını,binlerce yıldır kürtçe konuşan bu insanların kürtçe savunma yapma haklarını “bilinmeyen dil” safsatasıyla engellemeye çalışmasından dolayı yargılamalar yapılamaz hale gelmiştir.
     AKP ‘de Bülent ARINÇ Hükümetin sibop ayarını yapan bir konumda.Ağızlara bir parmak bal çalarak insanların gazını almayı çok iyi beceriyor! Gazetecilerin tutuklanmalarıyla ilgili söylemleri,tutukluluk sürelerinin uzunluğu ile ilgili olan söylemleri ama daha da önemlisi bütçe görüşmeleri sonunda hükümet adına yaptığı konuşmada kürtlere tüm haklarını dil,eğitim,sosyal,kültürel tüm haklarının verileceğine yönelik sözleri henüz hafızalardayken ve unutulmamışken yine hükümetin önemli bir üyesi İçişleri bakanı İ.Naim ŞAHİN hiç ayrım yapmadan(ayrımcılığa karşıdır kendisi!) yazan,çizen,karalayan,okuyan,düşünen,şarkı söyleyen evet hiç ayrım yapmadan toplumun tüm kesimini terörün arka bahçesi olarak nitelendirmiş ve apaçık ayaklarını denk almaları yönünde tehdit etmiştir!Bu tehditin üzerinden çok geçmemişti ki 28 Aralık gecesi Şırnakın Uludere İlçesine bağlı Roboski ve günyazı köylerinden gelen KATLİAM haberiyle yıkıldık! Devlet havabombardımanıyla 19’u çocuk 35 CAN’ı KATLETTİ! Bahman GOBADİ nin “Sarhoş Atlar Zamanı”filmi geldi akıllara.sınırda kaçakçılık yapan halkın hikayesiydi bu, aynı ROBOSKİ’li 35 köylünün hikayesin de olduğu gibi ama  Roboski köylüleri sarhoş atlar zamanın daki çocuklar ( amaneh ve madi )kadar “şanslı!” değillerdi.(DEVAM EDECEK)

TUTUKLU GAZETE

TERÖRİST DEĞİL GAZETECİYİZ Yazdıklarından dolayı cezaevlerinde tutuklu bulunan gazeteciler içerde de rahat durmayıp inadına yazmaya ve inadına düşünmeye devam ediyorlar! Ülkemizde sayıları 100 leri bulan  tutuklu gazetecilerin bir bölümü farklı cezaevlerinde ve farklı illerde olsalar dahi Özgür Basın Varsa Özgür Toplum Vardır sloganıyla TUTUKLU GAZETEYİ çıkarmayı başardılar.KCK-ERGENEKON-ODA TV-BALYOZ davalrından tutuklu bulunan bir çok gazetecinin yazılarıyla destek verdiği TUTUKLU GAZETE --EVRENSEL-BİRGÜN-AYDINLIK gazeteleriyle birlikte gazete bayilerinde.


TUTUKLU GAZETE' den KISA KISA
                                                                                                             RAGIP ZARAKOLU
                                                                                               Kandıra 2 nolu F tipi cezaevi Kocaeli
                                                                                                     BURADA DAHA ÖZGÜRÜM!
Vicdan artık bu ülkede haksız tutuklanma için gerekçe oluşturuyorsa,geldiğimiz nüktanın vehameti kendini biraz daha hissettirir.Yalan, "doğru"nun yerine, "inkar" özürün yerine geçiyorsa,herşey çürümüş demektir.
 Ölüm tarlasına dönmüş bir ülkede yaşıyoruz,dışarda olanlara selam olsun ve kolay gelsin!
  İçerde olduğum için çok mutluyum,binlerce insan haksız yere tutuklanrken,dışarıda olmanın yükünü taşıyamazdım artık.Çünkü 1980 faşist darbesinden beri,dışar da olmanın acısını yaşadım.Burada kendimi daha özgür hissediyorum!

                      
               MUSTAFA BALBAY
Silivri 1 nolu L tipi Cezaevi Tecrit Hücresi
 HER YER İKTİDAR
 KOKUSUYLA DOLDUĞUNDA...

Bir iktidar kendi sesi dışındaki tüm sesleri yok etmeye başladığı gün kendi varlığı da tehlikeye girmiş demektir.
  Medyanın susturulması doğada oksijenin bitmesi demektir.böyle bir ortam da en güçlü canlı bile ayakta duramaz.Türkiye'de her yer adım adım iktidar kokusuyla dolmaktadır...

                                 
                     AHMET ŞIK
Silivri 2 nolu L Tipi Cezaevi B-9-Üst Koğuş
SUSMAK DEĞİL SÖYLEMEK MECBURİYETİ

Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki yasal duvarlar olduğu gibi dduruyor.Ülkeyi darbe dönemindenbeter hale getiren ilgililer ise hamasi nutuklar atıyor.Ya ülkenin "sivil,demokratik ve özgür" ya da bizlerin terörist olduğunu söylüyorlar.Onlar nutuk attıkça gazetecilik faaliyetleri ite kaka "terör faaliyeti"olarak yorumlanıp;mıhalif gzetecilere,öğrencilere,akademisyenlere,yayıncılara,Kürtlere,sosyalistlere varış noktası hapishaneler olan tehcir uygulanıyor.Bugünlerde sıkça tartıuşılan Ermeni soykırımının bir tehcirle başladığını bilmemiz muhalifların sonu hakkında fikir edinmemizi sağlıyor....

                  SONER YALÇIN
Silivri 1 nolu L tipi cezaevi F2 Koğuşu
SİZE BİR SIR VEREYİM
Koğuş arkadaşlarıdır; mahpusun iradesini çelikten yapan;ve kararlılığını yıkılmaz eden.Memleketimde mahpusluktan geçer aydın olmanın yolu...
Ve ne yapayım:
Yanlış doğru burası benim ülkem...

9.01.2012

SARHOŞ ATLAR ZAMANI

 SÖZÜN BİTTİĞİ YER       
          ROBOSKİ
Roboski,daha önce belki de adını hiç duymadığınız Şırnakın Uludereye(Qıleban)bağlı köyü.Köylüler buraya ROBOSKİ devlet makamları ise ORTASU der!Köy halkının tek geçim kaynağı sınır ticareti yapmaktır(kaçakçılık)bu ticaret sonrasında milyonları cebe indiriyor diye düşünebilirsiniz,sınırdan hergeçişlerinde kazandıkları para 30-50 tl arasinda değişmektedir(ne kadar çok değilmi?)Kimisi evlenmek için başlık parasını tamamlıyordu,kimisi okul ihtiyaçlarını almak için sınırdan geçiyordu,kimisininki de hasta olan kardeşilerini tedavi ettirmek içindi.28 Aralık akşamında ROBOSKİ'li 35 insan sınırdan son kez geçti! Devletin tüm makamlarının (Vali-Alay komutanlığı-Kaymakamlık-Emniyet) bildiği bu sınır ticaretinin son gününde 19'u Çocuk 35 CAN Devlet güçleri tarafından hava bonbardımanıyla "paramparça" edildi! Çocukalrın korkudan belki bizi görmezler diyerekten katırların altına saklanmalrı da fayda etmedi. Köylülerin tüm uyarısına rağmen bölgede ki insanların köylüler olduğunu devletin makamlarına bildirmesine rağmen "DEVLET BABA" gözünü bile kırpmadan kıydı 35 cana!

35 Canın Katledilmesi Boğaziçi Üniversitesinde Dramatik Bir Canlandırmayla Protesto Edildi
Seyit, Mehmet, Nevzat, Hamza, Şervan, Cemal , Osman, Şıvan, Bilal, Mahsum, Salih, Haki, Serhat, Savaş, Çetin, Selahattin, Bedran, Hüseyin, Aslan, Cevat, Selman, Zeydin, Orhan, Fadıl, Vedat, Cihan, Fikret, Hüsnü, Erkan... Encü ailesinden 29 kişi ve Özcan Uysal, M. Ali Tosun, Nadir Alma, Adem Ant, Yüksel ve Salih Ürek...

OCCUPYTBMM!

    DİL BİLİMCİLER   2011'in 
         KELİMESİNİ SEÇTİ
                  OCCUPY

 ABD de OCCUPY (işgal et) kelimesi Dil bilimciler tarafından yılın kelimesi seçilmiş! ABD diyalektik topluluğunun heryıl yaptığı oylama sonucunda 3 kelime belirleniyor ve 3 kelime arasından bir tanesi yılın sözcüğü olarak seçiliyor.2011 yılında ABD nin bir çok eyaletinde yıla damgasını vuran olay OCCUPYWALLSTREET (wall street'i işgal)eylemleriydi.Wallstreet Newyork ta bulunan ABD nin en önemli finans merkezi.Başını anarşist grupların çektiği kapitalizm karşıtı gösterilerde eylemciler istedikleri sonucu elde edemese de dünya çapında ses getirmeyi başardılar!

 
Tüm Hakları Saklıdır | Site İçerikleri - İzinsiz Kullanılamaz | Adnan BALCI