14.07.2012

ANEMURİUM ANTİK KENTİ VE YOK OLMAYA YÜZ TUTMUŞ TARİHİ!


Her yıl yaz tatilimizi geçirmek için Mersinin Anamur ilçesine bağlı Ören beldesine geliriz.Bu yıl Ören beldesinde bulunan ANEMURİUM ANTİK KENTİNDE gördüklerim beni hayal kırıklığına uğrattı.Milattan Önce ve Milattan Sonraki dönemlerde yaşamış uygarlıklara şahitlik etmiş olan Beldede bulunan ANEMURİUM antik kenti bakımsızlıktan,ilgisizlikten adına nederseniz deyin tam anlamıyla içler acısı durumda.Geçtiğimiz yıllarda hatırlıyorum da Kültür ve Turizm bakanı Ertuğrul Günay 'teftiş' amacıyla kapısına kadar gelmiş ancak iç kısımlarına girip gezmediği için bu rezalete şahit olmamıştı ya da olmak istememişti!Tertemiz deniziyle,doğasıyla ve görülmeye değer kültürüyle Turizmden payını alması gerektiğini düşündüğüm Anamurda hem yerel idarecilerin ve halkın hemde kültür bakanlığının ilgisizliğinden dolayı yeteri kadar turizm faaliyeti gerçekleştirilmemekte ve yabancı turist gelmemektedir. Turizm merkezleri olan Antalya ve Alanya'ya sadece 2 saat uzaklıkta olan ve buraların gölgesinde kalıp Anamur halkının da ilgisizliği ile uygarlıklara ev sahipliği yapmış ANEMURİUM ANTİK KENTİ kaybolup gitmeye yüz tutmuş durumda.   Sizlere öncelikle ANEMURİUM antik kentiyle ilgili bilgiler verip ardından da yazının sonunda deniz kenarında ve denizin içinde ,dağın yamaçlarında kalan ve insanların üzerinlerinde "piknik" yaptığı tarihi kalıntıların geçtiğimiz yıllarda çektiğim ve yeni çekmiş olduğum resimlerini paylaşacağım. (deniz kenarında çekilmiş ve parçalanmış sütun,sütun başları,üzerinde yazı olan lahitler,işlemeli mermerlere ait resimler bugüne ait yeni çekilmiş resimlerdir. 14/07/2012)



ANEMURİUM ANTİK KENTİ
Rüzgârlı burun. Coğrafya atlaslarında yer alan Anamur burnu. Anamur ilçe merkezinin 7 km. güneybatısında yer alan Türkiye’nin güneyinin en uç noktası. ANEMURİUM Kargagedik dağının güney ve doğu yamacının denizle birleştiği yere kurulmuş antik kent. 
Anamur’dan Antalya yoluna batı istikametine devam ederken karayolunun 7.kilometresinden denize doğru dağın dibinden asfalt yoldan giderseniz antik kent o muhteşem yapıları ile sizi karşılar.
Tarihin geçmiş antik çağlarına uzanan bu kentte Luviler, Arzavalar, Klikyalılar (Likyalılar), Kueler, Selefkozlar, Kızuvatnalılar, Hititler, Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Araplar uzun süre egemenliklerini sürdürmüşlerdir. En uzun egemenlik ise Türklere aittir.
ANEMURİUM M.Ö. 8. yüzyılda Asurluların egemenliğine girdi. 6. yüzyılda Anadolu’ya giren Persler de bu bölgede denetim sağladı.
Anamur, Milattan önce 333 yılında Büyük İskender'in doğuya yaptığı sefer sırasında hâkimiyet altına alınarak Makedon Krallığına bağlanmıştır. Bu dönemde ANEMURİUM adıyla anılan kentin çevresinde yer alan kale surları, çeşitli hâkimiyetlerce onarımlar yapılarak günümüze ulaştı. Kentin çevresi kale görünümünü alan iç içe iki dizi surla çevrilmişti. O dönemde Soloi'den Aspendos'a uzanan kıyı yolu ANEMURİUM'dan geçmekteydi. Büyük İskender'in M.Ö. 323'te ölümünden sonra kurulan devletlerden Selefkoz'ların eline geçen yerleşim merkezi Milattan önce I. yüzyılda Roma egemenliğine girdi. Roma İmparatoru Caligula doğu Akdeniz kıyısındaki kimi kıyı kentleriyle birlikte Anemurium'u da Kommagene krallığına verdi.
Kentin tarihindeki bu dönemden sonra kentin adı "ANEMURİUM" olarak ortaya çıkmaktadır.
ANAMURİUM Hitit döneminden önce Kizuvatna krallığının etkisi altındaydı. Kizuvatna krallığı zaman zaman Hititlere bağlı kalmıştır.

Bazı araştırmacılara ve ileri sürülen görüşlere göre Hitit kralı 4. Tuthalia M.Ö. 12.Yüzyılda kenti kendisine sığınan Mattuvata isimli kişiye armağan etmiştir. Tuthalia’dan önce kent Asurluların hâkimiyetindeymiş. Kentin sahibi olan Mattuvata, Hitilerin zayıflamasından yararlanarak Afyon'a kadar uzanan bir prenslik kurmuş ve ANEMURİUM bu prensliğin başkenti olmuştur. Bir müddet sonra kent Finikelilerin eline geçmiş, İsairia, Selefkozlar, Romalılar ve Bizanslıların egemenliği ile devam etmiştir. Kentin en eski sahiplerinin ise Finikeliler olduğu bugün için bilinmektedir.
İsa’nın doğumundan önce 1. yüzyılda Roma’nın hâkimiyetinde bulunan şehir, Kıbrıs adasına yakın oluşundan bir ara istasyon konumunda olan ve ticaretin gelişmesinde önemli rol üstlenen Anemurium, aynı dönemde kara yoluyla, Toros dağlarındaki en önemli Roma kentlerinden biri olan Germanikopolis ile bağlantılarını sürdürmüştür. Bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret liman kenti olmuştur. Daha sonra ise Bizans egemenliğine giren Anamur, Bizanslılar tarafından yıllar içinde yeniden imar edilmiştir. 
Roma İmparatoru Calicula tarafından tüm Kilikya kıyıları Komegene kralı Antiochos'a (M.S. 38–72, bazı kaynaklarda M.S. 37–41) verilmiştir. Kral Antiochos kenti idaresinde tutmuştur. (Bu prensliğin sınırları Ayaş'tan Konya'ya kadar uzanır).Milattan sonra 1. yüzyılda kentin çevresine korunma amaçlı kalenin ilk surlarının bu dönemde yapıldığı ortaya çıkmıştır. Anamurium antik kentinin etrafında 1,5 kilometre uzunluğunda ve 8 metreyi bulan yükseklikte surlar çevirmektedir. Bu surların yerli halk tarafından yapıldığı kullanılan malzemeden anlaşılmaktadır. Surlar yörede bulunan mavi kireç taşları kullanılarak inşa edilmiştir. Bir yazıtta milattan sonra 383 yılında Isaura valisi Matronianus’un emri ile alay düzeyinde askerlerin çalışması ile yapıldığının kaydına rastlanır.
Kral Titus'tan Valerius'a kadar süren döneme ait sikkeler antik kentte yapılan kazılar sonucunda ortaya konulmuştur.
Roma İmparatorluğunun iki imparatorluk halinde ikiye bölünmesiyle Anamur ve yöresi Bizans İmparatorluğuna geçti. (M.S. 395) 

ANEMURİUM antik şehri zamana meydan okuyan, hala ayakta duran kalıntıları ile Anadolu’muzun güneyindeki en uç noktası olan Anamur burnunda Kargagedik dağının doğuya bakan yamaçlarında, sanki yaşayan bir yerleşim merkeziymişçesine yer alır. Yapılan kazılarda bir takım sikke ve eşyalara ulaşılmış olmasına karşı, bu şehrin ne zaman kurulduğu ile ilgili net bir bilgiye ulaşılamamıştır. ANEMURİUM kent adı o devire ait bir liman listesinde geçtiği için şehrin Milattan önce 4. Yüzyılda var olduğunu söylemek mümkün olmaktadır.
ANEMURİUM Milattan Sonra 260'da Sasaniler tarafından ele geçirilmiş, 4. ve 5. yüzyıllarda Toroslardan ve Akdeniz’den gelen korsanların saldırıları sonucu kent sık sık tahribata uğramıştır.
650 yılında Arap akınlarına uğrayan kent bu tarihten sonra terk edilir. İslam ordusu ise ilk defa kente halife Hz. Ömer zamanında gelmiş ve kentin fethini gerçekleştirmiştir. Bizans döneminde Anadolu’ya yönelen Arap akınları Abbasi halifelerinden Mansur zamanında başladı. (M.S. 8. y.y.) Bu tarihten sonra Anadolu’nun güneyindeki birçok yöre gibi Anamur da Arap devletleri ve Bizans imparatorluğu arasında bir kaç kez el değiştirdi.

Türkler ise kente 11. ve 12. asırlarda gelmiştir. 12. yüzyılda kent Türk egemenliğine geçmiştir. O günden bu güne Türk egemenliği devam etmektedir.
Anemurium kentinin batı dünyasına tanıtımı 19. yüzyılda İngiliz Francis Beaufort'un Akdeniz'de yaptığı keşiflerden sonra olmuştur. İlk kazılar 1960 yılında Toronto Üniversitesinden Elisabeth Alfoldi Rosenbaum tarafından başlatılmıştır. Daha sonra Kanada'lı Prof. James Russel tarafından kazılar ve diğer bilimsel çalışmalar sürdürülmüştür. 2000 yılında ise kazı çalışmaları sona ermiştir.
 En muhteşem yapılar olan surlar, üç adet hamam, tamamlanmamış antik tiyatro, yaklaşık 1000 kişinin oturabileceği büyüklükte inşa edilmiş konser veya gösteri salonu(odeon), aşağı Anamurium’da yer alır. Aşağı Anamurium’da hem yapılan kazılarda, hem de mevcut binaların tabanlarında mozaikler bulunmuştur. Muhteşem bir yol şeklinde yapılan liman yolundaki kaldırımlarda da bu mozaiklere rastlanmaktadır. Bu mozaiklerin bir kısmı müzede sergilenmekte, bir kısmı ise bulunduğu yerde etrafındaki mozaikler kopup kaybolduğu için etrafı dağılmaması için çimento harçlarla çevrilerek koruma altında tutulmaktadır. Geniş mozaik alanların ise üzerleri ince çakıl örtü ile kapatılarak muhafaza edilmektedir.




      Not: Resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilir ve slayt olarak görebilirsiniz...




14.07.2012

14.07.2012


14.07.2012
14.07.2012




14.07.2012

14.07.2012
14.07.2012


14.07.2012
14.07.2012
14.07.2012


14.07.2012


14.07.2012












10.06.2012

TARAFTAR OLMAK




SPOR TARAFTARLIĞI KAVRAMI ÜZERİNE KARALAMALAR
Öncelikle yazıma başlamadan taraftar kime denir,sözlük anlamı nedir ona bakalım.TDK (Türk Dil Kurumu) sözlüğüne göre taraftar :”Sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse” olarak anlamlandırılmaktadır. İçerde ve dışarda,yağmurda ve çamurda her koşulda takımını destekleyen aynı zamanda rakip takımı ve taraftarını düşman olarak görmeyen,kendine duyduğu saygıyı rakibinede gösteren kişidir taraftar.
Türkiyedeki taraftarlık kavramı 3 temmuzdan bu yana yaşanan olaylarla birlikte(futbolda şike ve teşvik iddiaları) TDK nın sözlük anlamında belirttiği anlamı çok da temsil eder gibi görünmüyor. Bazıları için taraftarlık bir zevkten öte bağımlılıktır,yaşama nedenidir,politikadır,kimliktir.İşte bu taraftarlar   için tuttuğu takım bir spor kulubunden mi ibaret yoksa onun için daha öte bir anlam mı ifade ediyor diye sorarsanız, ülkemizde verilecek cevap zannedersem spor kulübü olmanında ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Taraftarlık spor kulübune olan sevgiden,o kulübun bayrağına,renklerine, sporcularına duyulan sevgiden çıkıp yöneticilere olan bir bağlılık halini aldı.Bu durumu son zamanlarda şike olaylarıyla ortaya çıkan görüntülerden de anlamak hiçte zor olmuyor.Taraftarlar Takımın oynadığı güzel oyun,takımın  renklerine olan sevgisinden değilde yöneticilerin topluluğu yönlendirmedeki ‘başarı!’sından etkilendikleri için takımları yerine ‘yönetici’lerini destekler hale geldiler.Durum o kadar vahim bir hal aldıki  sporcuların üzerine bıçak atacak kadar kendinden geçer hale geldi insanlar.Bu örnekleri sosyal medya ile de örneklendirebiliriz.Facebook ve twitterdan içlerinde yaşını başını almış abilerde olmak üzere  rakip takıma karşı ağza alınmayacak küfürleri sıkılmadan ve yüzleri kızarmadan ileti olarak paylaşabiliyorlar.Avrupanın özellikle de İngilterenin 1980-’90 li yıllarda yaşadığı taraftar şiddetinin(holiganizm) aynısını aradan geçen yaklaşık 25-30 yıldan sonra ülkemizde (3. Dünya ülkesi) yaşamaya başladık.Kendimizi kandırmayalım biz sporsever falan değiliz.Kendi başarısızlıklarımızı ve sorumsuzluklarımızı rakip takım ve taraftarına hatta sporcusuna yüklemeye devam ettiğimiz sürece bu olaylarlar tırmanarak devam edecek ve bu durumdan hepimiz zarar göreceğiz.
Durumun bu vahimlikten çıkarıp ilginç taraftar eylemi ve pankartlarıyla yazımıza son verelim.Fenerbahçe ile Galatasaray taraftarları arasında güzel göndermeler,ilginç espriler de olmuyor değil.Bakın bunlardan bazıları;
olaylı roma-gs macından sonraki hafta fenerbahçeliler tarafından açılmış bi pankart:
"roma polisine uzanan eller kırılsın”  --- fb-gs maçından ilginç bi pankart:
(barcelona maçında elektrikler 15 dk için kesilmişti)
“teröre son-fenere edison” ---
ankara 19 mayıs stadyumu'ndan ankaragücü taraftarı pankartları:
- tak tak tak... kim o?.... öcüüüüü....anaaaa yine mi ankaragücü
- gururluyuz güçlüyüz ankaragüçlüyüz --- Beşiktaşlı taraftarların kadıköyde Ortega için açtığı ispanyolca Korkak tavuk Ortega pankartı--- Beşiktaş taraftar grubu Çarşının açtığı politik içerkli ve aynı zamanda esprili pankartlar da ayrı bir güzeldir.
Bakın birkaç güzel taraftarlık örneğide avrupadan; manchester united'ın sahibinin paragozlulugunu eleştiren "futbol sevdalısı taraftarlar" 7. lig'de oynamaya başlayan "fc united of manchester" diye bir kulüp kurarlar ve bu takımın her maç 5 bin kişiye oynamasını sağlarlar.
Almanya Regionalliga (4. lig) Kuzey Grubu'nda mücadele eden FC Magdeburg takımının taraftarları gol atamayan futbolcularına okla kaleyi göstererek ilginç bir eylemle gündeme geldiler.
Taraftarlar sadece takımlarıyla ilgili eylemlerde bulunmuyorlar bunun yanında sosyal sorumluluk projelerine de imza atıyorlar.Benim de tribünde bulunduğum bir maçta Beşiktaş Çarşı taraftar topluluğu Wan depremi sonrasında soğuktan üşüyen vanlılarla birlikte oılduklarını göstermek amacıyla üzerlerinde bulunan mont,atkı ve berelerini Wana gönderilmek üzere sahaya attılar ve tribünde kocaman bir güneş resmiyle birlikte size sevgimiz sokağın taVANı kadar yazılı afişi açtılar.Benim şahit olduğum ve işte budur dediğim en önemli taraftarlık olayıdır.
Reklamlarımıza Tıklayarak bize destek olabilirsiniz.

22.05.2012

YILMAZ ODABAŞI'NIN OBJEKTİFİNDEN "KARACADAĞDAN İNSAN MANZARALARI"



              YILMAZ ODABAŞI'NIN 
              OBJEKTİFİNDEN "KARACADAĞ'DA  İNSAN  MANZARALARI" 
                                MAYIS 2012

YILMAZ ODABAŞI GEÇTİĞİMİZ HAFTALARDA GERÇEKLEŞTİRDİĞİ KARACADAĞ GEZİSİNDEN OBJEKTİFİNE YANSIYANLARIN BİR KISMINI TWİTTER ARACILIĞIYLA TAKİPÇİLERİYLE PAYLAŞTI. KENDİSİNDEN İZİN ALARAK BU FOTOĞRAFLARI SİZLERLE PAYLAŞIYORUZ.



RESİMLERE BAKARKEN AYNI ZAMANDA YILMAZ ODABAŞININ KENDİ SESİNDEN "EY HAYAT" ADLI ŞİİRİDE DİNLEMİNİZİ TAVSİYE EDERİM




YILMAZ ODABAŞI'NIN OBJEKTİFİNDEN YANSIYANLAR

Kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dansederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde. Sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde…
PUSUDA YALNIZLIK
karacadağ
 
yamaçlarında kardelen çiçekleri 
her bahar umuda rengini verir 
ve her bahar 
dicle’de ak köpüklere üşüşür papatyalar 
 siverek düzü 
hayata vurgun yürekli yigitleri 
ve sabahin eteklerinde ter taneleriyle 
"memleketimdir benim"
 orada 
tüfekler yaglanir kerpiç damlarda 
türkü kaçak 
tütün kaçak 
kaçak çay bugulanir şavki vurur maglara 
ve korku ve umut ve can pusuda 
pusuda yalnizlik 
 karacadag, 
önü diyarbekir’dir 
ben hüznü avuçlarken ora mahpuslarında 
bulutlarla yalpalayan rüzgarları resmedip 
bakıp bakıp iç çekerdim doruklarına 
 karacadağ, 
patikalarında ceylan ölüleri 
ve bakır renkli göğüslerimizde görkemli güneşiyle 
sabıra tutunan sevdaların gönüllü erleriydik 
 ve yollarımızda ayaklarımıza batıp çıkan devedikenleri 
özlemler biraz uzak biraz diri 
bekleyişlerde alçalıp yükselirken köpük köpük yalnızlık


MARDİN DARA ANTİK KENTİ
MARDİN ÇOCUKLARLA BİRLİKTE YILMAZ ODABAŞI
YILMAZ ODABAŞI'NIN SİVEREK KARACADAĞ GEDİK KÖYÜNDE MİSAFİR OLDUĞU AİLE

19.01.2012

CİNAYETİ KÖR BİR KAYIKÇI GÖRDÜ!


CİNAYETİ KÖR BİR KAYIKÇI GÖRDÜ !

Bu toprakların yetiştirdiği en iyi evlatlardan biridir diyor gazeteci HRANT DİNK için.Evet bu toprakların en iyi evladıydı belkide.’1915’ te başlayan ve 19 ocak 2007 ye kadar süren onurlu bir yaşamın kahramanıydı HRANT DİNK.Malatya da başlayan yaşamı 7 yaşından sonra İstanbul da yatılı ermeni okullarında devam etmiş yine kendisi gibi bu okullarda öğrenim gören ve  “allahın verdiği en büyük piyango”dediği sevgili eşi Rakel Dink ile tanışıp evlenmeside burada olmuştu.'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur." Dediği için astık,kestik,kurşunladık anlamadan,anlamak istemeden.Benden Senden Hepimizden daha da Türkiyeliydi ama anlayamadık biz onu! Kendisini Bize anlatmak zorunda da değildi elbette ama o herfırsatta Türkiye de Türklerle yaşamanın kendisi için ne kadar büyük bir şans olduğunu söylüyordu.Diasporayı karşısına alacak kadar Türkiyeliydi,fransa da soykırım yoktur diyenleri cezalandıran yasaya karşı olan tavrını Fransa da dile getirecek kadar Türkiyeli HRANT DİNK’ti. 

      HRANT DİNK bundan 5 yıl önce 19 Ocak 2007 de genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazetesi  
AGOS ‘un ve Türk devletinin gözleri önünde arkadan kalleşçe vurularak öldürüldü.Öldürüldüğü gün HRANT DİNK “Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısında ;”Kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce...” diye yazmıştı.Evet yazarken hiçbirşeyden korkmadan yazıyordu özgürdü,doğduğu bu topraklarda özgür hissediyordu kendini ama üzerinde bir ürkeklik vardı. Ürkekti çünkü  devletin valisi ve istihbarat birimleri tarafından tehdit ediliyordu  “ayağını denk al,yazdıklarına dikkat et sonra karışmayız haaaa!” denmişti kendisine. Olayın her safhasında devletin emniyet birimlerinin içinde olduğu anlaşılan bir katliamdı bu.Cinayetin işlendiği saatlerde İstanbul valisi Muammer Güler olayın milliyetçi duygularla işlenen basit bir cinayet olduğunu söyleyecek kadar pişkin ve utanmazdı!Polisler,adeta kahraman haline getirdikleri katille resim çektirecek kadar ve bunu medyaya sunacak kadar onursuz ve gurursuzdu ! Jandarma cezaevi aracına “ya sev ya da terk et” yazısı yapıştıracak kadar kendinden geçmiş,iğrençleşmişti. Hükümet dava sonunda hiçbir eleştiriyi kabul etmeyip (sütten çıkmış akkaşık) biz katili 32 saat gibi kısa bir sürede yakaladık ve adalete teslim ettik demenin dışında bir söyleme sahip olmamakla birlikte aslında bu dava sonucunun hükümeti yıpratmaya yönelik olduğunu söyleyerek te kendisini aklama peşine düşmüştü! Hükümete  göre de aslında bu cinayet milliyetçi duygularla işlenmiş tamamen hükümeti yıpratmaya yönelik bir cinayetti anlayacağınız. Yukarda da değindiğim ‘utanmaz,yüzsüz,onursuz kamu görevlileri’ hakkında hiçbir idari işlem yapmamış,yapılan işlemler de birşekilde sonuçsuz bırakılmıştır.Üstelik cinayetin işleneceği istihbaratını bilen Ramazan Akyürek ‘ödüllendirilmiş’ Trabzondaki görevinden alınarak Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına kadar yükseltilmiştir.
    
        Evet bu cinayet örgütlü bir cinayettir katillerin büyük abilerinin yanında devletin de  içinde olduğu bir cinayettir!Katilleri hepimiz tanıyoruz ve davanın böyle sonuçlandırılmış olmasından rahatsızlık duyuyoruz.Hükümet ‘katili 32 satte yakaladık’ söylemini bırakıp konuyla ilgili eyleme geçmeli ve cinayette sorumluluğu olanları korumaktan vazgeçmelidir…
       
        RAKEL DİNK’in de dediği gibi bebeklerden katil yaratan bir toplum olduk.Sevgili HRANT,ne yazıkki  senden sonra hepimiz HRANT,hepimiz Ermeni olduk! Bir yazında okumuştum ; “evet bizim bu topraklar da gözümüz var çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin.Bu toprakları alıp gitmek için değil gelip dibine girmek için” demiştin.çok sevdiğin ve uğruna öldüğün bu topraklarda rahat uyu
 seni yaşamında anlayamadığımız ve koruyamadığımız için bir ‘Türkiyeli’ olarak utanıyorum!


















18.01.2012

ALTERNATİF LİG "MEZOPOTAMYA"


                                                        Alternatif Lig “MEZOPOTAMYA
Şike soruşturmasından önce Başkanlığını Fenerbahçe spor kulübü başkanı Aziz Yıldırımın yaptığı Türkiye futboluna yön vermede önemli bir etkiye sahip olan süper lig takımlarının biraraya gelerek oluşturduğu kulüpler birliğine karşı alternatif bir birlik kuruldu.Mezopotamya  Kulüpler Birliği. Sporun bir etkinlik biçimi ve oyun olduğu bilincinden hareketle sportif mücadeleye atfedilen temel değer skorsal bir başarıdan öte haz alma ve kendini gerçekleştirmedir diyor ve bu amaçla bir araya geliyorlar.Mezopotamya Kulüpler Birliğinin ortaya çıkışı ve kendisine bir misyon biçmesininin temel espirisi spor alanında yaşanılan KÜLTÜREL VE AHLAKİ yozlaşmanın gittikçe derinleşerek toplumun genetiğiyle oynama noktasına gelmesidir.Mezopotamya Kulüpler Birliği herşeyden önce spora atfedilen ve esasında spor olayının özünde olmayan spordaki yanlış algılamalara karşı sporu ait olduğu değerlerle buluşturacak.Bu birlikte çoğunlukla BDP li belediyelerin bünyesinde kurulmuş olan kulüpler bulunuyor ve ortak duygu ve dilin sporun kimliği olacağını söylüyorlar.öncelikle futbolla faaliyetlerine başlayacak olan birlik ilerleyen zamanlar da basketbol ve voleybolu da faaliyetleri içine almayı düşünüyor.İlerleyen zamanlarda daha güçlü bir birlik haline gelerek ülkelerini avrupada temsil etmek istiyorlar.
      Birlik,beyaz zemin üzerine işlenmiş dört ayrı renkte (sarı-mor-mavi-kırmızı) insan figürürnün tek bir amaç etrafında kenetlenmesi anlamını taşıyan logosuyla faaliyet gösterecek.Sporda özerkliği savunan birliğin tüzüğünde demokratik, katılımcı ve evrensel spor kurallarına bağlı yönetim biçimlerini esas alan,fair play ruhunu politik ahlaki toplumun spor anlayışıyla özdeşleştiren,  toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir  yönetim anlayışının yerleşmesi ve yaygınlaşması için çaba gösteren; birliğe üye kulüpler  arasında işbirliği ve dayanışmayı (foto: Mersin Akdeniz Belediyesi Spor)geliştirerek,  bölge sporunun gelişmesine katkı sunmak ve ayrıca halk sporunun gelişmesi için              gerekli desteği sağlamak amacı güdülmektedir.                                             
Mezopotamya kulüpler birliği başkanı Hüseyin KAYA : “Spor artık günümüzde kamusal bir hak olmuştur. Nasıl ki parasız anadilde kamusal eğitimi, parasız sağlığı savunuyorsak sporda da “Kamusal Spor Hakkı” nı savunmak durumundayız. İnsanlara spor yapacak alanlar açarak spor yapmalarını sağlamak kamunun görevleri arasındadır. Sonuç olarak şöyle diyebiliriz. Küreselleşen dünyaya uyum sağlamamız için acilen katı merkeziyetçi kamu yönetim anlayışında Adem-i Merkeziyetçi yönetim anlayışına evrilmemiz gerekiyor. Türkiye’nin demokratikleşerek yerel yönetimlerin yetkilerinin her alanda artırılması ülke sorunlarını her alanda en aza indirgeyeceği gibi spor alanında da özerkleşmeyi beraberinde getirecektir. Şu an yapıldığı gibi sürekli bakanlığın adını değiştirerek, teşkilat yapılanmasında şeklen değişikliklere giderek, İl spor müdürlerini değiştirerek ne sporda özerkliği sağlarsın nede sorunlara çözüm bulursun. Spor kamuoyu olarak bizlere düşen; ne istediğimizi, nasıl olması gerektiğini, bunun böyle gitmeyeceğini haykırmak, haykırmakla da kalmayıp gereğini yapmamız olacaktır.”

17.01.2012

AKŞAM YAZARINI AĞLATAN YOLCULUK !


Akşam yazarını ağlatan yolculuk!

Akşam yazarının yolculuğu, Ankara AŞTİ'de tuhaf bir şekilde son buldu...
Akşam yazarını ağlatan yolculuk!
Akşam yazarı Özlem Çelik, kendisini ağlatan yolculuğu bugünkü köşesinde okurlarıyla paylaştı..

'Bayan yanı' saplantısı

Mizah dergisi 'Bayan Yanı'nın neden çıktığını artık daha iyi anlıyorum...
8 Ocak 2012 tarihinde, saat 17.00'de İstanbul-Ankara seferini yapan bir otobüse bindim. 18 numaralı koltuktaki yolculuğum Ankara AŞTİ'de, tuhaf bir şekilde son buldu.

Yanımdaki kadın yolcu indi. Ben, bir sonraki durak olan Söğütözü'nde ineceğim için yerimden kalkmadım. Ankara'dan Mersin'e devam edecek olan otobüs, yeni yolcularını almaya başlayınca elinde benimkiyle aynı koltuk numarası olan bir delikanlı geldi yanıma. 'Az sonra ineceğim. Siz cam kenarına geçin, ben de eşyamı toplayayım' diyerek kendisine yol verdim. Geçti, oturdu.

O sırada genç muavinin bize dik dik baktığını gördüm. Koşar adımlarla yanımıza geldi. Bana, en ön sıranın boş olduğunu söyledi. 'Birazdan ineceğim, gerek yok' dedim. Gazetelerim, kitaplarım, bilgisayarım, telefonum, çantam... Daracık alanda eşyamı toplamaya çalışıyordum.

İkna olmayan muavin bu sefer yanımdaki delikanlıya döndü, 'Sen öne geç!' dedi. Kendisinden üç beş yaş büyük muavinin sözlerini emir telakki eden delikanlı ayağa fırladı. 'Lütfen kalkmayın. Burada oturmanızın benim için bir mahsuru yok. Sizin için de sorun değilse... Kucağımda bu kadar eşyayla kalkmam zor olacak...' dedim. Genç çocuk tekrar yerine oturdu.
Muavin hala tepemizde dikiliyordu

ERKEK-BAYAN YAN YANA OTURTMUYORUZ

'Erkek-bayan yan yana oturtmuyoruz! Ya biriniz ya diğeriniz öne geçecek!' deyince tepemin tası attı!
'Ne demek oturtmuyoruz?'
'Yasak! Erkek-bayan yan yana oturamazsınız!'
'Öncelikle erkek-bayan değil, erkek-kadın demen gerekiyor. Bayan bir hitap şeklidir, cinsiyet değil. İkinci olarak benim nereye oturacağıma ben karar veririm. Kalkmıyorum!'
'Şirketin kuralı böyle! Yasak! Oturamazsınız!'

SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM NAMUSUMU KORUMAYA ÇALIŞIYORSUN?

Bu buyurgan ses tonunu ve ikna edicilikten uzak, insanlıktan nasibini almamış cümleyi duyunca ayağa fırladım...

'Sen kim oluyorsun da benim namusumu korumaya çalışıyorsun? Bu gencecik çocuğa da bana da hakaret edecek cesareti nereden buluyorsun! Biz yan yana 5 dakika seyahat etmekten rahatsız olmuyoruz ama sen bizim yan yana oturmamızdan rahatsız mı oluyorsun? Bu nasıl bir sapıklık yaaa!'

Muavinin yüzündeki ifadeyi görünce güleyim mi ağlayayım mı şaşırdım. Ağzı bir karış açıktı. Matematiği 10'a kadar saymakla sınırlı olan birine üç bilinmeyenli denklem sormuştum sanki! Neye karşı çıktığımı anlamaya çalışırken bir yandan da 'erkekliği' elden bırakmıyor, takılmış plak gibi 'oturamazsınız' demeye devam ediyordu.

Herkes yerinden kalkıp bize bakıyor ama kimsenin gıkı çıkmıyordu. Yarı yaşımdaki bir muavinin bana ahlak dersi vermesi, benim neredeyse çocuğum olacak yaştaki delikanlıyı sapıklıkla itham etmesi kimseyi rahatsız etmişe benzemiyordu...

BEN BU MUAMELEYİ KABUL EDEMEM!

O manzara karşısında iyice canım yanmışken arkamdaki ses ipleri hepten kopardı... 'Hanımefendi, neye karşı çıktığınızı anlamadım. Sizi düşünüyorlar? Niye geçmiyorsunuz öne?'

Yanında annesiyle yolculuk eden orta yaşlı bir adamın benim tavrımı sorgulayan sözleri cinleri tepeme çıkardı.
'Size sapık muamelesi yapılıyor. Bana ise korunmaya muhtaç aciz mahluk... Ve bundan niye rahatsızlık duyduğumu anlamıyorsunuz, öyle mi? Yazıklar olsun! Bana bakınca insan değil bir kadın gördüğünüz için kızıyorum! Bunları içselleştirdiğiniz için kadınlar tecavüze uğruyor, dayak yiyor anlamıyor musunuz? Uçakta kadınlarla yan yana seyahat ederken namuslu, otobüste namussuz mu oluyorsunuz? Siz sapık olmayı kabul edin ama ben bu muameleyi kabul edemem!'

İNSAN MUAMELESİ GÖRMEK BU ÜLKEDE NEDEN BU KADAR ZOR?

Homurdanmalar duyuyordum... Yanındaki delikanlıyla 5 dakika seyahat etmek için çırpınan orta yaşlı kadın muamelesi görmeme ramak kalmıştı çünkü kimse ne dediğimi anlamıyordu. 'İndirin beni' diye bağırdım... Kapılar açıldı. Otobüsten kendimi dışarı attım ve eşimi aradım. Ağlıyordum...
'Bu firmaya ayrımcılıktan dava açacağım... İnsan olmak, insan muamelesi görmek bu ülkede neden bu kadar zor?


KAYNAK : http://haber.gazetevatan.com/aksam-yazarini-aglatan-yolculuk/424486/1/Haber

15.01.2012

ORDİNARYUSA ANLAMLI VEDA

TÜRKİYE futbolunun efsane ismi LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS son yolculuğuna RENKLER'in KARDEŞLİĞİ ile uğurlandı.Fenerbahça Şükrü Saraçoğlu Stadını Dolduran Binlerce taraftar farklı renkte ki formalarıyla tribünde ORDİNARYUS'a son kez selam durdular.GALATASARAY ve FENERBAHÇE taraftarını tribünde kendi formalarıyla biraraya getirebilecek başka bir insan daha varmıdır bilinmez.Tribünde asılı olan bir pankart ta herşeyi özetliyor du zaten. pankartta : Lefter diye yazilir Baris diye okunur... bu pankartın üzerine söyleneck fazla bir söz olduğunu düşünmüyorum.ORDİNARYUS'a bir selam'da ATİNA 'dan geldi.AEK ile XANTHİ takımları arasında oynanan karşılaşma da asılan pankart LEFTER'in çok büyük olduğunun bir göstergesiydi.MEKANIN CENNET OLSUN ORDİNARYUS...

14.01.2012

NAZIM HİKMET 110 YAŞINDA



15 Ocak Pazar sabahı saat 11 Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, 110'uncu doğum gününde şair Nazım Hikmet'i anacak.

15 Ocak Pazar sabahı saat 11.00'de, Nazım Hikmet'in İstanbul'dan ayrıldığı son yer olan Tarabya'da buluşacak olan Nazım dostları, burada şair için denize çiçek atacaklar. Saat 15.30'da Beşiktaş Akatlar Kültür Merkez'inde Nazım Hikmet Tiyatro Afişleri Sergisi açılacak, saat 16.00'da ise "Geçmişten Geleceğe Nazım Hikmet" başlıklı panel düzenlenecek. Panel konuşmacıları Cevat Çapan, Konur Ertop, Turgay Fişekçi, Doğan Hızlan ve Timur Selçuk olacak. Doğum günü etkinliği aynı günün akşamı Etiler Mustafa Kemal Kültür Merkezi'ndeki (MKM ) "Kardeş Türküler" konseriyle son bulacak. Program Nazım Hikmet Vakfı ve Beşiktaş Belediyesi işbirliği ile hazırlandı.


Nazım HİKMET bundan 110 yıl önce selanikte dünyaya geldi.İlk şiiri olan Feryad-ı Vatan'ı 12
yaşındayken(1913)   yazdı.Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesin de siyasal bilgiler ve iktisat okudu.Moskova da devrimin ilk yıllarına tanıklık etmiştir.1924 yılında ilk şiir kitabını Moskova da yazdıktan bir süre sonra ülkesine geri dönen usta şair aydınlık dergisinde çalışmaya başlar.Dergide yayınlanan bazı şiirlerinden dolayı hakkında dava açılan şair Moskovaya geri dönmek zorunda kalmıştır.1928 yılında çıkarılan afla türkiyeye geri dönen şair Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar.1938 Yılında 28 yıl hapse mahkum edilen usta şair 12 yıl çeşitli cezaevlerin de tutuklu kaldıktan sonra öldürüleceği endişesiyle Stalin yönetimindeki Soveyetler birliğine geri döner.Nazım Hikmet 1951 yılında bakanlar kurulu tarafından vatandaşlıktan çıkarılmıştır.
   
   "Nazım Hikmet kendi çağında açılan barış kampanyalarının destekçisiydi. Şiirlerinde  bunu görürüz; Hiroşima felaketi üzerine yazdığı şiirler, nükleer karşıtı duruşunu ortaya koyar. 'Küçük Kız' ve 'Japon Balıkçısı' şiirleri dünya barışı üzerine yazılmış en güzel, en pozitif şiirler arasındadır." 
"Nazım Hikmet dünya haklarının barış içinde yaşama ve özgürlük istemlerini haykırmıştır".Dünyanın iki kutupa bölünmesi ve çatışmaların artması üzerine Nazım Hikmet dünya barışı için sesini yükselten diğer şair ve yazarlarla birlikte hareket etmeye başladı.Özellikle Pablo Neruda ile birlikte barış hareketlerine sanatlarıyla destek verdiler.Onun Hiroşima ile ilgili yazıp 'çocuklar şeker yiyebilsinler' dediği, Japon balıkçısını anlattığı şiirleri, Picasso'nun 'Barış Güvercini' gibi barış hareketinin sembolü olmuştur."
   
    Nazım Hikmet Şiiriyle ve eylemiyle, yaşamında ve ölümünde, insanları tavır almaya zorlamış büyük bir şairdir.soylu bir ailenin çocuğu olmasına rağmen içinde bulunduğu sınıfa ihanet etmiş ezilenlerin yanında yer almıştı.Çok uzun olmayan siyasal yaşamında Nazım Hikmet TKP için de bir muhalif tavır örgütlemeyi başarmıştı. 
  
Tatlı maval dinlemekten gayrı usandık.
Artık
hepinizin kafasına
şu
daaaaaank
desin:
Köylünün toprağa hasreti var,
toprağın hasreti
makinalar!
     Nazım Hikmet 3 Haziran 1963 te Kalp krizi sonucu Moskovada  yaşamını yitirdi.

13.01.2012

MEKANIN CENNET OLSUN ORDİNARYUS !


ORDİNARYUS'u KAYBETTİK

Fenerbahçe ve Türkiye futbolunun efsanevi isimlerinden Lefter Küçükandonyadis (ORDİNARYUS) hayatını kaybetti.Ordinaryus lakaplı futbol adamı yeni yılın ilk günlerinde zatürre teşhisiyle kaldırıldığı hastanede yoğun bakımda tedavi ediliyordu.Hastaneye yatırılmadan önce metris cezaevinde bulunan Aziz Yıldırıma duygusal bir mektup yazmıştı.Ordinaryus mektubunda "Benim için yaptıklarını unutamam asla. Ne kadar ömrüm kaldı bilemem.
Hakkını helal et yeter benim için" diyordu.

LEFTER KİMDİR?


22 Aralık 1925'de, İstanbul'da doğdu. Türk futbolunun sembol isimlerinden olan Lefter, futbola Taksim'de başladı.
1947'de Fenerbahçe’de oynamaya başlayan Lefter, takımı ile İstanbul Profesyonel Ligi’nde 2, Türkiye Şampiyonası’nda da, 3 kere şampiyonluk  yaşadı. 50 kez milli formayı giyen ilk oyuncu olan Lefter, takıma 8 kez kaptanlık yaptı.
Fenerbahçe formasıyla 615 maçta, 423 gol atan Lefter, Türk Milli Takımı formasıyla ise, 50 maçta 22 gol kaydetti.
3 Ekim 1951’de, milli futbolcu Lefter, 17 bin 500 liralık transfer ücretiyle İtalya'nın Fiorentina takımına transfer oldu. 1951 – 1953 seneleri arasında, Fiorentina ve Fransa'nın Nice takımlarının formalarını giyen Lefter, dönüşünde tekrar Fenerbahçe'de oynadı.
Sarı-Lacivertli forma altında, 1953 - 1954 sezonunda Gol Kralı oldu.
1954 Dünya Kupası’ndaki, Türkiye - Güney Kore maçında, 30 metreden çektiği şutla, 90’dan gol kaydeden Lefter, bu golüyle, futbolseverlerin hafızalarına kazındı.
15 Mart 1959 tarihinde, 1. ligin ilk penalti golünü, Beykoz'a attı.
Milli Takım formasını 50 kez giyen Lefter, Futbol Federasyonu'nun "Altın Şeref Madalyası"nı alan ilk futbolcu olarak tarihe geçti.
1963'de, Türkiye’de futbolu bıraktıktan sonra, Yunanistan'ın Egaleo ve Güney Afrika'nın Johannesburg takımlarında, futbolcu ve antrenör olarak yer aldı. Daha sonra SamsunsporOrdusporMersin İdmanyurdu ve Boluspor'da teknik direktörlük yaptı.
3 Haziran 1964’de, Fenerbahçe - Beşiktaş arasında oynanan jübile maçıyla, futbola veda eden, Lefter Küçükandonyadis, futbol hayatının sonunda, adına jübile düzenlenen ilk futbolcudur.
1966 yılında, Mersin İdman Yurdunda da Teknik Direktörlük yapmıştı...MEKANIN CENNET OLSUN...



Lefterin Aziz Yıldırıma Yazdiği Mektup

İlk önce sana güç, kuvvet ve sabırlar diliyorum. Fenerbahçe'ye ve sana haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bunları yanına gelip söylemeyi isterdim. Fakat doktorum izin vermiyor. Rıdvan da sağolsun helikopter temin etmiş beni sana getirmek için.  Uçmaktan çekinmeme rağmen gelmek istedim sana ama izin vermiyorlar lanet olsun. Ben formayı giyerek hizmet ettim Fenerbahçe'ye. Sen ise başkan olarak inanılmaz işler başardın. Gelip gözlerimle gördüm.
Daha yapacağın çok iş var. Yürekten söylüyorum ki yapacaksın, moralini bozma sakın. Görüyorum ben herkese senin arkadan. Geçen gün taraftarlar geldi buraya. Gördüm herkes dua ediyor sana.
Haluk hayatımı yazıyor, yakında basılacak. Sen de bir kaç satır yazarsan bu kitap için sevinirim. Yanına gelemiyorum ama sana torunum Özlem'le bir resmimi ve mektubumu gönderiyorum. Benim için yaptıklarını unutamam asla.
Ne kadar ömrüm kaldı bilemem. Hakkını helal et yeter benim için.
Lefter Küçükandonyadis


Sözlük Yazarlarından Lefter :



  • Türkiye futbolunun ordinaryusu
  • fenerbahçe tribünleri kendisini zamanında "ver leftere yazsın deftere" sloganıyla karşılarmış.
  • tribünler söyledi binlerce kere
    ver leftere yaz deftere
    bitti kalem doldu defter
    bu alemde kral lefter...
  • 6-7 eylül olayları sonrası evine saldıranları tanımasına rağmen şikayetçi olmayan, insanoğlu insan
  • fenerbahçe marşı'nda adı geçen 4 efsanevi futbolcudan biridir.

 
Tüm Hakları Saklıdır | Site İçerikleri - İzinsiz Kullanılamaz | Adnan BALCI